26 Aralık 2009 Cumartesi

Ömer Madra'dan açık mektup

(Fotoğraf Marilyn Szabo'ya ait)
Bugün Metamorfoz'u "So This is Christmas" adlı John Lennon şaheseriyle bitirdik.
Program bittikten sonra sevgilim Ömer Madra'nın Birgün Gazetesi'nden bir yazısını gösterdi bana.
Öyle etkilendim ki paylaşmadan edemedim, yazının 2004 yılında yazıldığına dikkat çekerim.
Yorumlarım ise yazıdan sonraya kalsın, gerçi söylenecek de pek bir şey bırakmıyor ama...

***

Demek Noel gelmiş
Sen ne yaptın peki
Bak bir yıl daha geçmiş
Bir yenisi ona eklenivermiş
Demek Noel gelmiş
Umarım eğlenirsin
Yanında yakınların ve sevdiklerinle
Evdeki yaşlılar ve çocuklarla
Hep birlikte

Neşeli, coşkulu Noeller
Ve de mutlu Yeni Yıllar
Umalım her şey iyi olsun
Hiçbir korkuya yer kalmasın

John Lennon
Happy Xmas The War is Over (Mutlu Noeller Savaş Bitti)


Sayın Başkanlar, Başbakanlar, Bakanlar, Parlamenterler, Şirket Başkanları, Yönetim Kurulu Başkanları, Murahhas Âzalar ve diğer Başkanlar...

Bu Noel gecesinde ailecek sofraya otururken, evdeki yaşlılar ve çocuklar, o her zamanki babacan ve güvenilir gülümsemenizde bir farklılık seziyor olabilirler. Her zamanki gülümsemeniz değil dudağınızın kenarındaki. O her zaman var olan sorunların hep farkında olduğunuzu, ama her zaman hepsinin üstesinden geldiğinizi gösteren o bildik gülümseme değil sanki.

Havada bir tuhaflık var. İnsanlık tarihinde ender raslanan bir "durum"un içindeyiz sanki ve sanki siz bunun farkındasınız. O tuhaf gülümsemeniz bu yüzden olabilir mi?

Siz sorunları çözmek için vardınız hep. Yönetmek için vardınız. Varlık sebebiniz buydu. Oysa, bu Noel’e farklı bir durumda giriyorsunuz ve böyle durumlar "yönetilemiyor". Ve siz yönetenler, bunu herkesten iyi biliyorsunuz.

“Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç” durumları bunlar yani. Ve havada bu korkunun kokusu var. Bir zamanlar ABD Başkanı Roosevelt, o korkunç ekonomik bunalım sırasında “Korkudan başka korkacak şeyimiz yok” demişti ya, işte o cinsten: Bilumum siyasilerin ve yöneticilerin sorun çözmekten vazgeçmek zorunda kaldığı, dehşetten felce uğramış, çarpılmış bir gülümsemeyle bakakaldığı o korkunun kokusu.

Şimdi siz, çoluk çocuk ailece o mis gibi kızarmış baba hindiye geçmeden önce, “konvansiyonel olmayan” silahlarla derileri eritilmiş Felluceli insanlar aklınıza gelmiyor olabilir...

Süslü püslü, ışıltılı pırıltılı çam ağacının dallarına asılı rengârenk çorapların içindeki Noel armağanlarını sevgili çocuklara dağıtma törenine başlamadan önce, uzak bir hastanede çorapsız ayaklı cılız bacaklarından biri kökünden kopmuş halde, elinde plastik oyuncak kamyonuyla yatan 2 yaşındaki Iraklı çocuğu düşünmüyor olabilirsiniz...

Yemekten sonra, sıra “hazım için” likörlü-konyaklı çikolatalara geldiğinde, çok uzak bir Afrika ülkesinde, sebebi bilinmeyen o tuhaf “baş sallama” hastalığına tutuldukları için, öğütülmüş köklerden oluşan günlük yemeklerini yiyemeyen, ama kendilerine farklı herhangi bir yiyecek –mesela çikolata– verildiğinde baş sallamaları aniden sona eren küçük kara çocukların gölgesini hemen kafanızdan siliyor olabilirsiniz.

İlâhiler söylenmiş, yemekler yenmiş, hediyeler, behiyeler sahibini bulmuş, gülünmüş söylenmiş ve artık uyku bedene çökmüşken, yatağa taşıdığınız mutlu -ve haklı olarak azıcık şımarmış- küçüklere son bir kez sarılırken uzak bir sokakta, kafası kopmuş bir büyüğüne sarılmış yatan Iraklı çocuk cesedini ya da Nablus’ta kollarını birbirlerinin omuzuna atmış güle oynaya çarşıya giden iki Filistinli çocuğun bir İsrail askerince aynı anda tek bir kurşunla öldürülmesini zihninize geldiği anda kovuyor olabilirsiniz...

Noel gecesi çocuklarınızı yatırıp onları sarı derili göçmen dadılarına emanet ettikten sonra şık şıkırdım gittiğiniz dev kulüpte eşiniz dostunuzla dansederken, ABD’nin en saygın üniversitelerden birinin hazırlayıp Britanya’nın en saygın tıp dergilerinden birinde yayımlanan raporunda Irak’ta istila ve işgal sonunda – en çok ölü veren Felluce hariç! – 100 bin sivilin katledildiğini hatırladığınız anda unutuyor ve bu rakamları yalanlayan resmi yalanları hatırlamayı tercih ediyor, çünkü siz de Pentagon gibi “ceset saymıyor” olabilirsiniz...

Pistte rakseden neşeli Noel Babalar’ı görünce, Noel Baba’nın kızağını çeken kırmızı burunlu ren geyiklerinin küresel ısınma yüzünden yakında tükeneceğini belirten bilimsel raporu unutup bunu yalanlayan resmi politik yalanları aklınıza getirmeyi yeğliyor, çünkü siz de ABD devlet ve şirket yöneticileri gibi kötü şeyleri düşünmek istemiyor, yadsıyor olabilirsiniz...

Peki hepsini anladık da, Noel gecesi bu çarpık tebessüm neden o zaman? Hadi ama, silelim onu yüzümüzden hemen ve ilâhi Lennon’a eşlik edip – Harlem çocuk korosu ile – hep birlikte söyleyelim:

Neşeli, coşkulu Noeller
Ve de mutlu Yeni Yıllar
Umalım her şey iyi olsun
Hiçbir korkuya yer kalmasın...

***

Tam 6 yıl geçmiş üstünden, ne değişmiş? Hiç...

21 Aralık 2009 Pazartesi

bir dilek...

hayatım boyunca sadece dikmek istiyorum.
ama her türlüsünü! o kadar güzel işler görüyorum ki her gün, çok gaza geliyorum.

bu ülkede nası olucak, ne yapıcam bilmiyorum ama hayatım boyunca sadece bu işten para kazanmak istiyorum.
bu 2010'a dair en büyük dileğim.

buruk

çok küçücük bir şey gibi görülse de beni buruk yapmaya yetti. sanki çocuğumu elimden almışlar gibi hissediyorum kendimi.
kendi evimde kendimi bir yabancı gibi hissetmek, ne kadar güven kırıcı bir şeymiş.
bi de tabii uzun zamandır kurduğum bi hayalin, çok çok saçma bi nedenle bozulması da yeterince can sıkıcı.
sadece biraz kendi başıma kalmaya ihtiyacım vardı. o yalnız kalma zamanınında nerdeyse her zamanını kurgulamıştım. her zaman yaptığım gibi.

onlar yerine ne mi oluyo şimdi? elimde 3 çanta gidiyorum evden. hepsi de ağır ağır.
en çoksa kedim için üzülüyorum ben. çok özler o beni.

19 Aralık 2009 Cumartesi

utanç

en sevdiğim blogun bir düğün blogu olmasından çok utanıyorum. yıllardır düğünlerden nefret eden ben, bu bloga gönül verdim. nerdeyse her gün hevesle bir şey post etmesini bekliyorum. 
kendi hayallerimi beslemesinden öte, yaptığım işi de kullanarak bu kadar sıkıcı bir şeyi, bu kadar yaratıcı ve sevimli bir hale getirmeleri inanılmaz hoşuma gidiyor.

seviyorum seni green shoes!

6 Aralık 2009 Pazar

bu da böyle bir anımdır.

hayatım boyunca cep telefonumu evde toplam 3 bilemediniz 4 kez unutmuşumdur. bu günlük hayatınızda ne işinize yarar bilmiyorum ama paylaşayım dedim.

5 Aralık 2009 Cumartesi

murphy lütfen kendine gel canım.


  • evde ne zaman canım tatlı çekse asla ama asla tatlı olmuyor.
  • ekşisözlük penceresini "aman bi şeye bakmam kapatayım" diye ne zaman kapatsam, mutlaka bir şeye bakmam gerekiyor.
  • motorları asla 5 m farkla kaçırmıyorum, adımımı iskeleye atıyorum ve motor tam o sırada hareket ediyor. beni almadan tabii ki, evlat acısı gibi içime oturuyor.
  • babamın evine gitmeden önce müsait olup olmadığını sorduğum zaman "tabii ki müsaitim neden arıyorsun ki" diyor, aramadan gitsem evde arkadaşlarıyla alem yapıyor oluyor.
  • ne zaman birine "gecikirsen senin kafanı kırarım" desem, geç kalan ben oluyorum.
  • "oh uyku düzenimi ne tatlı yaptım" desem, cumartesi oluyor ve saat 2'de program yapıyoruz.
  • iplerin ayarını asla dikmem gereken yere kadar ayarlayamıyorum. minicicicik bir yer kala o ipler bitiyor. sinir oluyorum.
murphy söz sende...