29 Eylül 2010 Çarşamba

Dedektifçilik Oynuyoruz

22 eylülden beri yaşadığım şaşkınlığı bir türlü üstümden atamıyorum. Artık kızmaya da başladım kendime ama düşündükçe kayboluyorum, daha da kapana kısılıyorum. Bu duygunun sebebi keşke sadece şiddet olsa. İnanın Tophane'de olan kimse işin şiddet kısmında değil. Kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum çünkü ne dava olması gerektiği gibi ilerliyor, ne de medya yaşananları doğru düzgün bir şekilde yansıtıyor. Düşünsenize kendi ülkenizde, sizi en çok koruması gereken insanlar, ayağınıza taş koymaktan başka bir şey yapmıyor. Kapana kısılmaz mısınız?

İşte bu yüzden size geçenlerde yaptığımız toplantıyı özetlemek isterim biraz. Biliyorum bir kısmınız olaya olan ilginizi çoktan kaybetti ama kaybetmeyenlere 1. kişiden bilgiler gelsin istiyorum.

Birkaç gün öncesinden herkese yaymaya çalıştığımız toplantıya aslında beklediğimden daha çok kişi katıldı, bu umut verici bir şey. Toplantıda neler konuşacağımızı az çok biliyorduk. Delile ihtiyaç vardı ve neler yapabileceğimizi konuşacaktık.
Süper avukatımız Deha bize davanın süreciyle ilgili bilgiler verdi. Can sıkıcı bir dava olacağını az çok tahmin ediyordum ama "size davayı olabildiğince moralinizi bozmadan anlatacağım" girişinin bu kadar doğru olduğunu bilmiyordum.
Deha o sabah binbir güçlükle almış dava dosyasını. Dava bir duruşma savcısına verilmiş, ki normalde soruşturma savcısına verilmeliymiş. Duruşma savcıları haftada 3 gün davalara girmekle yükümlü, sadece 2 gün boş kalan, onda da hali hazırdaki davalarıyla ilgilenmesi gereken bir insan.
Yüzlerce insanın şiddete maruz kaldığı davanın dosyası en fazla 20 kağıt kadar, o da devamlılığı olan raporlar vs. Yani pek bir şey yok. Hastane raporlarında "ayakta tedavi edildi, önemli değil" gibi ibareler kullanılmış. Burun kırılması pek de önemli bir şey olarak gelmemiş olacak.
Her neyse bu kısımları kısa geçeyim, durum pek iyi değil. Sevgili polislerimiz "somut delil"ler istiyorlar. O kadar somut ki, bu olaydan birkaç gün sonra yine Galeri Non'da birkaç arkadaşımız Emniyet Müdürünün önündeki (az önce selamlaştığı) kişinin ona saldıranlar arasında olduğunu söylediğinde ciddiye alınmıyor. Yine o somut delil gelmeden bir şey yapamayacağını söylüyor. Yaşasın adalet!
Uzun lafın kısası (emin olun çok daha tatsız olaylar var) kendi başımızın çaresine bakmamız gerektiği açık. Elbette pes etmeyi düşünmüyoruz. Önümüze konulan taşları temizlemeye çalışıyoruz sadece.

Şimdi sizden en büyük isteğim şu; o gün orada olanlar, elinizde o güne dair herhangi bir fotoğraf, bir video kaydı varsa; oradaki insanları teşhis edebileceğinize çok eminseniz; Tophane - Galata civarında önceden buna benzer bir olay yaşadıysanız, size önemli gelen herhangi bir şeyi biliyorsanız tophaneart@gmail.com adresine bir mail atın.

Bu delillerin hepsi davanın sonucu için çok önemli. Nedeni her ne olursa olsun, artık umrumda değil. Yeter ki bu iş doğru çözülsün.

1 yorum:

atesinsesi dedi ki...

dünden bugüne bu ülkede yaşananlarla beslenen ve adeta bir hak olarak belleklerde yerini alan siddetten kurtulmamız uzun bir zaman alacak gibi, heleki toplmun bu örgütsüzlük düzeyiyle.

genede yaşlı gemicinin yaptığını yapıp içimizdeki albatrosu öldürmemeliyiz, umutla...

Yorum Gönder